Bu Blogda Ara

12 Şubat 2011 Cumartesi

Ahdaf Soueif: “Değişim çoktan gerçekleşti”

Değişim çoktan gerçekleşti. Uzun dönemde neler olacağını şu anda ifade edemiyoruz. Fakat ülkedeki hissiyat değişti. Hissiyatı, Obama’nın herkesçe bilinen sloganıyla açıklayabiliriz: “Evet, yapabiliriz!” Bu, yaşlıların yardımcı rolde oldukları bir gençlik devrimidir. Facebook’ta sanal toplantılar düzenleyerek başardılar bunu. Sokaklara indiklerinde, kaç kişi olduklarını ve ne kadar farklı olduklarını gördüler. “Filistin devrimi”ni tanımlayan Jean Genet’nin söylediği gibi, atmosfer, 68’deki Paris gibiydi ama iyi bir mizah anlayışı ve nezaket farkıyla. Burada solunan hava da işte aynen böyle… Bu yüksek ruh ve kuvvet duygusu, uzun zamandır biz de olmayan şeyler. İşte değişim bu.

Ahdaf Soueif, Kahire’de doğdu. The Map of Love romanıyla, 1999 yılında Man Bokker Ödülü’ne aday gösterildi. 2010’da Mahmud Derviş Ödülü’ne layık görüldü. Daha ayrıntılı bilgi için: http://www.ahdafsoueif.com/.


Diğer yazarların izlenimlerini okumak için tıklayınız.

10 Şubat 2011 Perşembe

Alaa Abdülfettah: “Bu hafta, Mısır’da beklenmedik ölçekte gelişen olaylar, benim tüm hayatımı kapsayan hareketler silsilesinin bir devamıdır”

Genel kanının aksine, Arap dünyası hiç de durgun ve kayıtsız değildi. Bu hafta, Mısır’da beklenmedik ölçekte gelişen olaylar, benim tüm hayatımı kapsayan hareketler silsilesinin bir devamıdır: 90’ların başında Körfez Savaşı karşıtı hareketlenmeden başlar, oradan 90’ların sonundaki IMF’nin yapısal önlemlerine karşı yapılan protestolara uzanır. 2001’deki ikinci İntifada dayanışmasını, 2003’teki geniş savaş karşıtı eylemleri, 2004-06 yıllarındaki demokrasi yanlısı Kefaya (Yeter) Hareketi’ni, 2006-08 arası petrol grevlerini, 2008-09 asgari ücret direnişini ve 2010’daki işkence karşıtı protestolarını kapsar. Düzenleyicileri ve liderleri, en azından beş yıldır – bazıları on, aktifler ve harekette yer alıyorlar.

Yine de, Tunus, sadece yeni bir umut aşılamakla ve on binlerce yeni protestocuya eylemlere katılmaları için ilham vermekle kalmadı, “devrim” sözcüğünün yeniden telaffuzunu da sağladı. Resmi adı Mısır Değişim Hareketi olan Kefaya Hareketi’nin başarısızlığından dolayı, eylemlerin, asgari ücret gibi ekonomik konulara, sıradan vatandaşların maruz kaldıkları günlük aşağılamalara veya Halid Said* gibi işkence mağdurları için adalet çağrısına odaklanması düşünüldü. Ama bu formülle tıkanan protestoları, 25 Ocak eyleminin düzenleyicileri Tunus’un ilhamıyla açtılar. Politize olmamış ama bıkmış on binlerce insan, “Halk, rejimin devrilmesini istiyor” (ya da halk rejimi devirecek) diye bağırdılar. Basit, çok ritmik ve tamamen yeni bu slogan, bağlantısız ve tecrübesiz aktivistlerin safından yükseliyordu.

Twitter’da, Tunuslular, Mısır’daki protestolardan ulusal marşlarından iki kıta alıntılanmasını, Mısırlı solcu efsanevi ikili Şeyh İmam** ve Ahmed Fuad Negm***’in devrimci şarkılarını nasıl söylediklerini anlatarak cevaplıyorlar. İnternet ve uydu kanalları üzerinden, yeni bir Pan-Arabizm doğuyor: benim içinde bulunduğum nesil, bir önceki nesil kadar Arapizm propagandasıyla büyümedi, yine de isyan girişimlerinde, kendiliğinden dayanışmayı sağlayabildik. Örneğin, Gazzeliler, olayları televizyondan izlerken Mısırlılardan daha coşkulular, bu zaferin onların üzerindeki etkisi çok büyük.

Bu, teknoloji, jeopolitik ve paylaşılan koşullardan doğan bir gerçeklik fakat aynı zamanda çok kırılgan. Çünkü internet aynı zamanda sekterliği ve tüketim çılgınlığını da cesaretlendiriyor; diğer kimlikler hâlâ rekabet halinde, örneğin, Mısır ve Cezayir arasındaki halihazırdaki futbol savaşları. Fakat baskın gelmesi muhtemel olan, adalet ve onur arayışıyla köklenen bir Pan-Arabizmi, Bouazizi, Sidi Bouzid ve Tunus devrimine borçluyuz.

Alaa Abdülfettah, Mısırlı tanınmış bir blog yazarı. Blogu ve daha ayrıntılı bilgi için http://www.manalaa.net/.

*11 Haziran 2010’da Mısır’ın İskenderiye kentinde, polisin keyfi şiddeti sonucu ölen 28 yaşındaki genç.
**1912-1995 yılları arasında yaşamış, asıl adı İmam Muhammed Ahmed olan meşhur Mısırlı besteci ve şarkıcı. Çok uzun bir dönem Ahmed Fuad Negm’le çalışmıştır. Fakirler ve emekçiler için yaptıkları şarkılarla tanınırlar.
***1929 yılında doğan, El Fagumi adıyla tanınan şair. Şeyh İmam’la çalışmaları kadar, argoyla karışık yazdığı devrimci şiirleriyle de bilinir. 


Diğer yazarların izlenimlerini okumak için tıklayınız.

7 Şubat 2011 Pazartesi

Sidi Bouzid İzlenimleri II

Tunus Devrimi nasıl başladı?
Yasmine Ryan*

Sidi Bouzid sakinleri, isyanlarını sessizliğe gömmek için uygulanan ağır sansür ve polis baskısının üstesinden geldiler. Medyanın karartmasının delinmesinde emeği olan, Muhammed Bouazizi’nin akrabalarından Rüşdi Horchani, bu durumu “bir elde taş, bir elde cep telefonu” diye tanımlıyor.

26 yaşındaki Muhammed’in intihar ettiği günden başkanın ülkeyi terk ettiği güne kadar, aile üyeleri ve arkadaşları, Sidi Bouzid’te neler olup bittiğini uluslararası medyayla paylaşmak için sosyal medyayı kullandılar.

Medya karartmasını yıkmak
Bir protesto eylemi olarak, kendini ateşe veren ilk Tunuslu Muhammed Bouazizi değil. Medyanın pek önemsemediği bu tür olaylardan sadece birinin kahramanı olan Abdüsselam Trimech, 2010 yılının 3 Mart’ında, Monastır’da seyyar satıcılık yapmasını engelleyen bürokrasiyle karşılaştıktan sonra kendini ateşe vermişti.

Ağustos’ta da Sidi Bouzid’tekine benzer bir şekilde Libya sınırındaki Ben Guardance kasabasında, protesto gösterileri olmuştu ve polisle göstericiler arasında çatışmalar yaşanmıştı.

Sidi Bouzid’te yaşananlarla aralarındaki temel fark ise, bu sefer göstericilerin kasabalarında neler olduğunu dünyaya aktarmak için verdikleri mücadele ve bu konudaki başarıları… Horchani’nin dediği gibi, “Burada iki yıl boyunca protestolar düzenleyebilirdik ama videolar olmasaydı kimse bizi ciddiye almazdı”.

17 Aralık’ta, Horchani ve Muhammed’in kuzeni Ali Bouazizi, Muhammed’in annesi önderliğinde, belediye binası önünde düzenlenen barışçıl protestonun videosunu internette paylaştılar. Aynı günün akşamı, bu video, El Cezire Mübaşir** tarafından yayınlandı. Arap dünyasından internete düşen videoları tarayan El Cezire’nin yeni medya ekibi de, bu videoyu Facebook’ta yayınlanması için seçti. Tam aksine, Tunus basını ise büyüyen isyanlara, Nessma TV, 29 Aralık’ta bu sessizliği bozana değin itibar etmedi. Sokağa çıkan aktivistlerin dışında çoğu Tunuslu, Zeynel Abidin Bin Ali’nin son saatlerine kadar, Facebook’ta videoyu yayınlamaya ve hatta “like” etmeye bile cesaret edemedi. Ocak ayının ortasına kadar, sessiz çoğunluk protesto haberlerini internet üzerinden aktif olarak paylaşmasa bile, Dünya İnternet İstatistikleri’ne göre, nüfusunun üçte biri olan 3,6 milyon internet kullanıcısıyla Afrika kıtasının en çok internet kullanımına sahip ülkelerinden biri olan Tunus, isyanla ilgili haberleri, aktivistlerin yoğun çabası sayesinde sosyal medyadan izleyebildi. Başkaldırı sırasında, protestocular da Facebook üzerinden birbirleriyle iletişim kurdular. Çoğu video paylaşım sitelerinin aksine Facebook, Tunus’un internet sansür listesi içinde değildi. İnternet kullanmayanlar da, protestoları, uydudaki haber kanalları El Cezire, France 24 ve rakiplerinden geri kalmayan Al Arabiya’dan takip ettiler. Twitter’daki etiketlemeler, isyanın nasıl yerelden ulusala uzandığının öyküsünü anlatıyor: #bouazizi, önce #sidibouzid sonra da #tunus halini almış.

Medya savaşları şiddete dönüşüyor
Bölgedeki Tunus otoriteleri, video akışını engellemek için ellerinden gelen her şeyi yaptılar. 3 Ocak’ta, bir dizi internet aktivisti, sistematik ve hükümet tarafından organize edilmiş, online muhalefeti devre dışı bırakmayı amaçlayan phishing*** operasyonunun mağduru oldular. 7 Ocak’ta, blog yazarları, internet aktivistleri ve YouTube üzerinden hükümeti eleştiren bir şarkı yayınlayan rap şarkıcısı tutuklandılar.

Onları susturmaya yönelik bu girişimlere rağmen, insanlar internette videolarını yayınlamak için ellerinden geleni yaptılar. Videolarına misilleme olarak bir polis tokadıyla, Ali Bouazizi’nin bir gözü hâlâ mor…

Mahkeme salonundan Facebook’a
Muhammed Bouazizi’nin intiharının görgü tanığı avukat Cafer Salhi, başkomisere, sokaktaki öfkeyi dindirmek için genç adamın ailesiyle görüşmesi gerektiğini söylemiş: “Ona [başkomiser]’eğer onları [Bouazizi’nin ailesi] içeri almazsanız, bu ülke yanacak’ dedim ama cahilce ve küstahça reddetti.”

Yetkililerin sorumluluk almamalarının yarattığı hüsranla Salhi, protesto gösterilerinde çok aktif olmuş. Avukat, gösterileri organize etmek ve arkadaşlarını davet etmek için Facebook’u kullanmış. Bu yüzden, Tunuslu yetkililerin phishing operasyonunda hedef aldığı internet aktivistlerinden biri olmuş. Facebook hesabını ele geçirmişler fakat Salhi kolayca başka bir hesap açmış.

Protestocular organize oluyor
Sidi Bouzid’de patlayan protestolar, gerçekten spontane gelişti.  Yine de, gösteriler, katılanların kararlılıkları, bir parça çok yönlülük ve organizasyonla ortaya çıktı.

Tunus Genel İşçi Sendikası’nın (UGTT) Sidi Bouzid Şubesi, isyanların ilk gününden beri işin içinde. Sendikanın merkez yönetimi, siyasi bağımsızlıktan yoksun görünürken, taşra temsilcileri, cesur katılımlarıyla öne çıktılar. Kasabadaki lisenin fizik hocası Affi Fethi, bu durumu “Protestocuların arkalarındaki en büyük itici güç, bölgede çok güçlü olan sendikaydı” diye açıklıyor. Fethi’ye göre, polis, çevre kasabalardaki gösterilerde, aralarında Menzel Bouziane ve Ragıb’ın da içinde bulunduğu göstericileri öldürünce, bölgesel gösteriler, tüm Tunus’a yayıldı. Bu devrimin yapılmasında en çok yardımı olan kişinin Bin Ali’nin kendisi olduğunu söyleyen Fethi, “Neden polislere plastik mermi kullandırtmadı?” diye soruyor.

Bu yazı için röportaj yapılan herkes, hiçbir muhalif partinin – Bin Ali yönetiminde faaliyet gösteren bağımsız siyasi partiler de dâhil -  ilk protestolara katılmadığı ve hatta manevi destek bile vermediği konusunda hemfikirdi. Buna rağmen, bazı muhalif hareketlerin üyeleri, bireysel olarak gösterilerde aktif rol oynadılar (örneğin, Ali Bouazizi, İlerici Demokratik Parti üyesi).

Uzaktan siyasi tiyatro izlemek
Öğrenciler, öğretmenler, işsizler ve avukatlar, işkence ve hapis tehditlerine karşın, Sidi Bouzid ve komşu kasabalardaki güçlere katıldılar. Öğrenci Nacer Beyaou, isyanın özgürlük ve istihdam için olduğunu söylüyor. Sidi Bouzid halkının, bölgelerinin ihmal edilmiş olduğunu hissettiğini ve “rezil bir mahrumiyet” çektiklerini de ekliyor. Buna rağmen, şu anda da, siyasi hareketlenme başkente doğru kayıyor ve taşrada yaşayan çoğu insan, kendi bölgelerinin bir kez daha göz ardı edileceğinden korkuyor: “Bizi tamamen unutuyorlar. Sidi Bouzid’den tek bir yönetici bile yok.”

Sidi Bouzid sakinleri, fakirlik ve aşağılanma hissinin bir araya gelişinin, kendilerini isyana teşvik ettiklerini söylüyorlar. Konuştuğumuz bir adamsa durumu, “30 yaşındayım ama her gün, babamdan bir dinar [70 sent] istiyorum” diye ifade ediyor.

Çoğu insanın hissettiği belirsizlik duygusunu, siyasi görüşlerini açıklamakta çok açık sözlü olan ama ismini vermek istemeyen bir kişi, “ya Bin Ali geri dönerse” diyerek ortaya koyuyor. “Şimdi, başkent Tunus’taki politikacılar, görevi devraldılar. Bu, arkana yaslanıp tiyatro izlemek gibi…” diye de ekliyor.

Bin Ali’nin ülkeden kaçışıyla oluşan aşırı mutluluk havası hızlı tükenmiş. Burası için esas sorun, “yeni” Tunus’un, Sidi Bouzid’e somut siyasi ve ekonomik kazanımlar getirip getirmeyeceği…

26 Ocak 2011 tarihli yazının İngilizce aslı için: http://english.aljazeera.net/indepth/features/2011/01/2011126121815985483.html
*Gazeteci. Ayrıntılı bilgi için: http://www.yasmine.org.nz/.
**2005 yılında El Cezire tarafından kurulan yorumsuz ve düzenlemesiz yayın yapan TV kanalı.
***İngilizce şifre [password] ve balık tutma [fishing] anlamına gelen kelimelerin birleşiminden oluşan, internet üzerinde karşı tarafın kimliğini ele geçirme yoluyla gerçekleştirilen bir dolandırıcılık türü. 

Sidi Bouzid İzlenimleri I için tıklayınız.

Hişam Matar: “Tüm gösterilerin ardından faydasız bir rüzgâr kalmıştı sadece. Hepsi birer zaman kaybı gibiydi. Ta ki şimdiye kadar…”

Aymen’in annesini, eski bir Kahire evinde her ziyaret ettiğimde, oğluyla şu son pazarlığı hep tekrarlardı. “Hayır, gitmeyeceksin” derdi Umm Aymen* oğluna, Aymen de “Gitmem gerek” diye yanıtlardı. “Hayır, gitmeyeceksin” diye tekrarlar annesi.

Bu bir Aymen klasiğiydi: Az konuşmak ve sizi daha önce söylediklerinizi tekrarlamak zorunda bırakmak. Bizim grupta geri kalanların hepsi siyasetle ilgiliyken, Aymen aramızda bu konuda sakin davranan tek kişiydi. Bu yüzden, bizim hakkımızda ne düşündüğünü merak etmekten kendimi bir türlü alıkoyamam.

80’lerin sonunda, Kahire Üniversitesi’nde hukuk öğrencisiydi.  Annesi, sadece üniversitenin duvarları arasında izin verilen gösterilere katılmaması konusunda, onu ikna etmeye çalışıyordu. Hatırlayabildiğim kadarıyla, güvenlik araçları zırhla kaplanmıştı ve çoğu okur-yazar olmayan genç adamlar, devamlı olarak üniversite duvarına bitişik bir dizi okaliptüs ağacının altında devamlı bekliyorlardı. Aymen, yakın mesafeden plastik mermiyle vuruldu. Aniden öldü.

Umm Aymen’i ziyarete gitmeden önce, en az üç-dört kişi olmayı bekliyorduk. Hepimiz, yalnız gitmekten korkuyorduk. Her zaman bizi gördüğü için memnun olmasına rağmen, Aymen’in ölmesi ama bizim yaşıyor olmamızdan dolayı suçluluk hissetmemek zordu. Ayrıca, o garip öğleden sonralarda, onun sessiz ama her şeyden daha yıkıcı inancına, her şeyin boşa olduğuna, oğlunu bir hiç uğruna kaybettiğine dair inancına katlanmak imkânsızdı.

Haklıydı. Aslında, tüm gösterilerin ardından faydasız bir rüzgâr kalmıştı sadece. Hepsi birer zaman kaybı gibiydi. Ta ki şimdiye kadar…

Kahire, İskenderiye, İsmailiye, Süveyş, Şaben El Kom ve Mısır’ın diğer kasaba ve şehirlerinde şu an devam eden gösteriler, sadece boyutlarıyla değil, arzu ve enerjileriyle de dikkat çekici. Kalabalıklarla ilgili sevinç veren, yeni bir güven doğurmaları. Tunus’taki olayların adil, hesap verir ve demokratik bir yönetimle sonuçlanacağını söylemek için erken olsa da, Tunus’un, Araplara onuru ve umudu yeniden hatırlatan bir aydan kısa bir sürede, 23 yıllık diktatörlüğü deviren barışçıl bir devrimin başarılabileceğini gösterdiği kesin. Tunuslular, bölgenin siyasi görünümünü değiştirdikleri gibi tüm bölgenin hayal dünyasını da genişlettiler.     

Hişam Matar, Libyalı yazar. İlk romanı  In the Country of Men, 2006 Man Booker Ödülü adaylarındandı. Yeni romanı Anatomy of a Disappearance, Mart 2011’de satışa sunulacak.

*Arapça “Aymen’in annesi” anlamına gelen hitap biçimi..


Diğer yazarların izlenimlerini okumak için tıklayınız.

Nuri Gana: “Tabandan gelen değişim, Arap dünyası için kaçınılmazdır.”

Tunus, Arap dünyasını değiştirdi; Arap diktatörler ve krallar da bunu biliyorlar. Tunus’ta olanların, kendi başlarına gelmesinden korkuyorlar. Birkaç Arap yönetimi, devam eden veya olası protestoları bastırmak için hızlıca önlemler aldı bile. Geriye kalanlarsa, Tunus örneğini karalamak için iftira atıyor veya tamamen engelleyemeseler bile süreci yavaşlatmaya çalışıyorlar. Tunus’ta oluşan dalganın gücünü biliyorlar;  birlik halinde, medenice ve şiddetten uzak yürüyen insanlar, gururla ve hep bir ağızdan “Bin Ali defol” diye bağırıyorlar ve son darbeyi vuruyorlar: “Oyun bitti.” Onlar da biliyorlar ki özgürlük bulaşıcıdır. Uzatma dakikalarını yaşadıklarının farkına vardıkça, umutsuz hale geliyorlar ve çaresizce önlemlere başvuruyorlar.

Tabandan gelen değişim, Arap dünyası için kaçınılmazdır. Mısırlılar, Libyalılar, Ürdünlüler, Yemenliler, Filistinliler, neredeyse tüm Arapların yüreği Tunus’un ateşiyle çarpıyor. Artık, bu bir mekân meselesi değil, sadece an meselesi. Tunus’un gerçek başarısı, değişim umudunun hala canlı ve yerinde olduğunu göstermek oldu. Diktatörlüklerin en büyük günahı, insanların rızalarını biçimlendirmek için kullandıkları korku politikaları oldu – özgürlük ve hür irade için tüm isteklerin yavaş ve düzenli bir şekilde kamulaştırılması. Bu korku zihne sinsice yerleştiğinde, sadece özgürlüğe dair tüm hafızayı yok etmekle kalmaz, özgürlük için bedel ödeme isteğini de ortadan kaldırır. Tunus’ta olanların can alıcı önemi, Araplara artık bu korku olmadan neler yapabileceklerini göstermesinde yatıyor.

Tunus’taki tabandan gelen devrimin bir diğer somut başarısı, kendileriyle ilgileniyormuş gibi yapan Batı Avrupa ve ABD’nin de Tunuslular tarafından yargılanmasıdır. Tunusluların bu mesajı çok anlamlıydı: İslami aşırılık dediğiniz şeyle mücadele etmeye, Arap despotizmini destekleyerek devam edemezsiniz. Demokrasinin tek müjdecisi gibi davranmaya devam edemezsiniz. Gerçek ve sürekli demokrasi, her Arap ülkesinin tekilliğinden doğar, dışarıdan müdahale veya etkilemeyle gerçekleşmez. Bu sadece Avrupa ve Amerika’ya özgü bir şey değil. Son olarak: Kendinizin ve İsrail’in güvenliğini sağlamak için Arap diktatörlüklerini desteklemenize gerek yok. Arap despotlarının Tunus’tan esen devrim kasırgasını sağ salim atlatmasını sağlamak yerine Arap halklarının tabandan gelen demokrasi taleplerini desteklemenin tam zamanıdır.

Nuri Gana, Tunuslu yazar ve UCLA Karşılaştırmalı Edebiyat ve Yakın Doğu Dilleri ve Kültürleri yardımcı doçenti. Daha ayrıntılı bilgi için: http://www.complit.ucla.edu/people/faculty/gana/


Diğer yazarların izlenimlerini okumak için tıklayınız.

Leyla Lalami: “Bu ana tanıklık edebilmek ne büyük bir keyif!”

1966’da yayınlayan Tayeb Salih’in The Season of Migration to the North (Kuzeye Göç Mevsimi) romanında, isimsiz bir üniversiteden mezun olan bir genç, memleketi Sudan’a, ülkenin bağımsız yeni dönemine dair büyük umutlarla döner. Fakat dedesinin köyünde yaşlı bir adam onu uyarır: “Oğlum, benim bu sözlerimi bir kenara yaz. Bağımsız bir ülke olmadık mı? Kendi ülkemizin özgür insanları değil miyiz? Buna rağmen, bizim işlerimizi uzaktan idare edecekler. Çünkü arkalarında kendileri gibi düşünen insanlar bıraktılar.”

Salih’in tahmin ettiği gibi, Arap dünyasının Avrupalılar tarafından işgalini takip eden rejimler, iktidarın, genelde bu iktidarı yabancı ülkelere borçlu olan ve kendi insanlarının siyasi ve insani haklarını baskılamakta kararlı küçük bir elitin elinde toplamasını sağladı. Son iki kuşak boyunca, çoğu Arap genci, veraset, darbe veya çakma seçimler sayesinde göreve gelen iki veya üç başkan gördü. Bu yüzden, geçen ayın başında Tunus’ta olan olayları yorumlarken, bağımsızlıklardan bu yana, Arap dünyasındaki ilk ulusal başkaldırıya şahitlik ettiğimi söylüyorum.

Bu ana tanıklık edebilmek ne büyük bir keyif! 23 yıl boyunca yönettiği ülkesinden Bin Ali’nin kovalandığını görmek, insana hiçbir şeyin imkânsız olmadığı hissi veriyor. Dünyanın geri kalanı, bu devrime uygun bir isim bulmakla meşgulken, Tunuslular yeni bir deyim ürettiler; “korku içinde kaçmak” anlamına gelen “se benaliser”.  Bu deyimin, uzun süredir kullanılan, Bin Ali’nin eşi Leyla Trabelsi için ürettikleri, “Trabelsiler tarzıyla çalmak” anlamına gelen “se trabelsier”den daha güzel olduğu kesin.

Tunus isyanının artçı şokları, tüm bölge boyunca, kendini intiharlar ve sokak gösterileri selleri olarak göstermeye başladı. 41 yıldır ülkesini yöneterek Arap diktatörlerin en kıdemlisi olan Muammer Kaddafi bile endişeli görünüyor. Tunuslu protestocuları fırçalayarak eleştirmesi ve devlet destekli konutlar için yapılan protestoları hızlıca bastırması, bunun işaretleri. Kahire ve İskenderiye’deki protestolarda atılan sloganlar, Mısırlıların, Tunuslu kardeşlerinden ne kadar ilham aldıklarını gösteriyor: “Mubarak dégage” (Mübarek defol) ve “Mübarek, Mübarek, Bin Ali, seni Cidde Oteli’nde karşılamak için bekliyor”.

Tabi ki, Arap dünyasındaki protestolar yeni değil. Fakat Arap diktatörler, siyasi muhalefeti engellemek için bağımsız basının ağzını kapatmayı, vatandaşlarına korku aşılamayı ve özellikle gençlerin gazını almak için bir süre patlamalarına izin vermeyi öğreneli çok oluyor. Ama Tunus, demokrasi üzerine ikiyüzlü yüzlerce dersin gösteremeyeceğini gösterdi: bu tarz hilelere rağmen, değişim olabilir. Bu anlamda, Arap dünyası değişiyor.     

Leyla Lalami, Faslı yazar ve akademisyen. Riverside Kaliforniya Üniversitesi’nde Yaratıcı Yazı doçenti ve “Secret Son” isimli bir romanı var. Daha ayrıntılı bilgi için: http://lailalalami.com/

Diğer yazarların izlenimlerini okumak için tıklayınız.

Tunus’tan Sonra: Arap Yazarların İzlenimleri

Leyla Lalami - Fas
Nuri Gana - Tunus
Hişam Matar - Libya
Alaa Abdülfettah - Mısır
Ahdaf Soueif - Mısır

28 Ocak 2011 tarihli yazıların İngilizce asılları için: http://www.guardian.co.uk/books/interactive/2011/jan/28/tunisia-protests-writers-reflect